7 HAZIRAN 1987 Galatasaray, Eskişehir maçını kazanır ve 14 yıl aradan sonra şampiyon olur.
O maçta beni Galatasaraylı yapmak isteyen babamla Ali Sami Yen'de Simoviç'le coştuğumu dün gibi hatırlıyorum; bileğimdeki sarı-kırmızı kaşkolla……
Maç sonrasında o heyecanla babamın en yakın arkadaşlarından Ahmet Küçükcan'ın Karagümrük'teki kahvesindeyiz. Hani altında ‘Maço'nun Yeri' olan… Odada bir kişi heyecanla bir şeyler anlatıyor, ben de dinliyorum. Sonra bana dönüyor ve “Çıkar o kolundakini, bu yıl bizim olacak” dediğini, bana sarıldığını biliyorum……
O kişi, 1987-1988 sezonunda Fenerbahçe'de oynayan ve libero mevkiinde “Efsane Alpaslan Eratlı'dan sonra geldi” denilen ama hayal kırıklığı yaratan Abdülkerim Durmaz. Neden mi anlattım bu anıyı?
İslam Çupi'yi lütfen unutma
Çocukluğumun kahramanı ‘Büyük Abdülkerim'in hayatta en saygı duyduğum isimlerden biri olan, zaman zaman da sert eleştirdiğim Aykut Kocaman'a hakaretlerinden sonra dondum kaldım. Çubuklu formayı ıslatmış, emek vermiş bir futbolcunun sırf seyredilmek uğruna sarı-lacivert renkleri onuruyla taşımış Fenerbahçe'nin hocası ile ilgili bu şekilde konuşması şaşırttı.
Aslında şaşırmamalıydım!
Fenerbahçe, iyi futbol oynadığı halde hakem Ali Palabıyık'ın sayesinde Trabzonspor'u elinden kaçırdıktan sonra bile bazı taraftar gruplarının yazdıklarını görünce; tarafsızlığını kaybetmiş, kör bir ‘istifacı' grubun sesi oldu Abdülkerim Durmaz!
Yine de bir sözüm var: Gel çubuklunun liberosu, dön o kahveye ve yine o forma için ağla. Gel… İslam Çupi'nin sloganıyla “Fenerbahçe'nin büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte‚ adı konamaz” de ve özür dile.
Eleştir, beğenme ama saygı duy lütfen!